Genç bir çocuk ve babasının, henüz vefat etmiş olan annesinin doğduğu kasabaya taşınma hikâyesine odaklanan film, izleyicileri derin bir gizemin kalbine çekiyor. Bu dramatik öykünün ana karakterleri, acılarını daha yeni yaşamış olan ve yeni bir başlangıç yapmayı umut eden baba oğul. Fakat bu kasaba, göründüğü kadar masum ve sakin değil. Aslında çok eski ve gizemli bir geçmişi barındırıyor.
Kasabanın derinliklerinde, yerli Amerikan kabilesine ait olan ve ölüleri canlandırma gücüne sahip bir mezarlık bulunuyor. Bu antik mezarlık, sırlarla ve esrarengiz olaylarla dolu. Bu olaylar, izleyicinin film boyunca sürekli bir gerilim içinde olmasını sağlıyor. Hayatı yeniden başlatmayı uman baba ve oğulun, bu doğaüstü olaylar karşısında neler yaşayacakları merak konusu.
Ölüm, yaşamın bir parçası ve kaçınılmaz sonu. Ancak bu filmde, ölüm sonrası hayatı canlandırma kavramıyla oynanıyor ve bu durum izleyiciyi hem rahatsız ediyor hem de düşündürüyor. Ya ölüler gerçekten de canlanırsa? Ya sevdiklerimizi bir kez daha görebilme imkanımız olursa? İşte bu film, bu gibi sorularla izleyicinin zihnini meşgul ediyor.
Genel olarak, filmi izlerken alışılmışın dışında bir deneyim yaşayacağınızı söyleyebilirim. Her sahnesiyle gerilimi ve dramı etkin bir şekilde kullanarak, izleyicisini derinden etkileyen bir yapım olduğunu belirtmek isterim. Bu esrarengiz hikayeye kapılmaya ve bu antik mezarlığın gizemlerini çözmeye hazır olun.
