Kötülüğün Rengi: Kırmızı

Polonya'nın Tricity bölgesinin serin kıyılarından birinde bulunan genç bir kızın bedeni, sadece bir suç mahallini değil, aynı zamanda bir annenin yürek parçalayan hikayesini de ortaya çıkarıyor. Bu kızının acısını paylaşan bir annenin ve adalet arayışı içindeki bir savcının, gerçeği ortaya çıkarma gayesinde birleşmeleri, bu olayın ötesinde derin bir insani dramın damıtılmasına olanak sağlıyor. Film, izleyicisine o sakin sahilde bulunan bedenin, aslında ne kadar karmaşık ve iç içe geçmiş hikayelere ev sahipliği yaptığını göstermeye çalışıyor. Kızın annesi ve dedektifin etkileyici performansı, gözle görünenin ötesindeki sırları çözmek için bir yolculuğa çıkmaları izleyiciyi de otomatik olarak bu hassas araştırmanın bir parçası haline getiriyor. Savcının ve annenin, kızının ölümü hakkında gerçeğin peşinden giderken sorguladıkları ve karşılaştıkları etik ve ahlaki çıkmazlar, seyirciyi düşündürmeye sevk ediyor. Hikaye, zorlu bir suçun çözülmesinin yanı sıra, annelik, adalet, suç ve ceza üzerine de ciddi sorular sormayı başarıyor. Sonuç olarak, bu film sadece bir cinayeti aydınlatmaya çalışan bir polisiye drama değil, aynı zamanda bir annenin acısını, bir savcının adalet araştırmasını ve toplumsal normlar ve değerler üzerine bir sorgulamayı da bir arada başarılı bir şekilde sunuyor.