"Grief-stricken mother Christine Collins" adlı bu etkileyici film, bir annenin çocuğunu kaybettikten sonra yaşadığı acının ve polislerin olaya ilgisiz yaklaşımlarının hikayesini anlatıyor. Polisler, gerçek çocuğun yerine belli bir sahtekarlığı kabul etmeye çalışırken, Christine Collins kendi aleyhine de olsa Los Angeles Polis Departmanı'na karşı duruyor.
Ana karakterimiz Christine, ağırlaştırılmış bir yas içerisinde ancak çocuğunun geri dönmesi için büyük bir savaş veriyor. Onun çaresizliği ve güçlü annelik içgüdüsü, seyirciye sürekli bir heyecan ve merak duygusu yaşatırken, polislerin kendi çıkarlarına yönelik yaklaşımı ise büyük bir öfke uyandırıyor.
Film, bir yandan adaleti sağlamakla görevli bir kurumun nasıl da insanları hayal kırıklığına uğratabileceğini gözler önüne sererken, diğer yandan bir annenin çocuğu uğruna ne kadar ileri gidebileceğini ortaya koyuyor.
Christine Collins'in yaşadığı bu trajik olayları, yönetmen oldukça çarpıcı ve etkileyici bir biçimde beyaz perdeye aktarıyor. Her sahne, izleyiciyi farklı bir duygusal yolculuğa çıkarıyor. Film boyunca adaletin peşinden koşan bir annenin çaresizliğini, umutlarını ve direnişini hissediyoruz.
Özellikle ana karakterin yüzleşmek zorunda kaldığı duygusal çatışmalar ve hukuki sorunlar, filmin dramatik yapısını daha da güçlendiriyor. Gerçek bir hikayeden uyarlanan bu film, seyircinin hafızasında uzun süre kalacak nitelikte ve kesinlikle izlenmesi gereken bir eser. Her sahnesiyle sorgulamaya ve düşünmeye sevk eden "Grief-stricken mother Christine Collins", sadece bir dram filmi olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri olarak da karşımıza çıkıyor.
