Sous la seine

Paris, Sezar’ın ve Napolyon’un ev sahibi, kırmızı beyaz şarapların ve "La bohème"nin şehri bir kıyamet atmosferini andırıyor. Ölüm ve yıkımın pençesi, kızıl nehir olan Seine üzerinde geziyor. Aniden beliren dev bir köpekbalığı, bu muhteşem şehrin kaderini değiştiriyor. Bu duruma engel olmak için, acılarına göğüs geren bir bilim insanı, köpekbalığını durdurmak ve kenti korumak zorunda. Ancak bu görev ona geçmişinden gelen acıları tekrar yaşatıyor. Kendi trajik öyküsünü göz ardı edip Paris'i korumaya odaklanmalı. Yıllar önce kaybettiği sevdiklerinin anıları, onun bu zorlu mücadelesinde hem ilham kaynağı oluyor hem de yük olarak omuzlarında hissediliyor. Paris'teki kan banyosunu durdurmanın yolu, bu bilim insanının kişisel trajedilerine duyarsızlaşmasından geçiyor. Kendi acılarına rağmen, Paris’i ve Seine nehrindeki masum insanları koruyabilmesi için güç toplamalı ve geçmişinin hayaletlerini göğüslemeli. Bu hikaye, hem kişisel hem de genel anlamda bir mücadeledir. Kendi acılarını yenebilme ve aynı zamanda bir şehri yıkımdan koruma gücünü bulabilmek, asıl kahramanlık hikayesini oluşturuyor.