Bir avukatın, Orta Doğu'daki bir Amerikan elçiliğini basan sivillere ateş emri verdiği için yargılanan bir subayı savunduğu film, adeta izleyicileri adliye salonuna davet ediyor. Film, hem etkileyici bir hukuk dramı hem de karmaşık bir politik gerilim. Savunma avukatının sorgulamaları ve dava üzerindeki sert gerilimi, her sahneyi dolu dolu hissettiriyor.
Neyin doğru olduğu veya yanlış olduğuna dair sorgulamalar, film boyunca bir leitmotif olarak işleniyor. Sivillere ateş etme emrinin hangi koşullarda verilebileceği, ordunun hangi durumlarda sivilleri hedef alabileceği, komutanın kararının -yasalar ne olursa olsun- her durumda uygulanması gerekip gerekmeyeceği gibi meseleler, filmde derinlemesine inceleniyor.
Filmde, Orta Doğu'daki belirsiz politik çatışmalar ve Amerikan hukuk sisteminin bu çatışmalarda nasıl bir rol oynadığı da ele alınıyor. Film, Amerikan askerlerinin ve hukuk sisteminin bu yabancı topraklarda ne kadar etkili veya etkisiz olduğunu, hukukun askeri eylemler üzerindeki nihai kontrolünü ve hukukunun evrensel olup olmadığını sorguluyor.
Bu karmaşık sorulara rağmen film, güçlü bir hikaye ve iyi çizilmiş karakterlerle izleyicinin ilgisini sürekli canlı tutmayı başarıyor. Kısacası, böylesine zorlu ve tartışmalı bir konuyu ele alabilen bu film, gerçekçi bir dram ve keskin bir politik yorum sunuyor. Kendi etik değerlerinizi ve hukukun somut gerçekliğini sorgulatan bu film, sinema severlerin kaçırmaması gereken bir yapım.
